İşe Yarar Bir Şey Filmi / Mavi Trende Yolculuk
İşe Yarar Bir Şey, yönetmenliğini Pelin Esmer’in yaptığı şiir tadında bir film. Tren istasyonunda yolları kesişen Leyla ve Canan’ın hikayelerine eşlik ediyoruz. Filmin büyük bir kısmı, Ankara’dan İzmir’e giden meşhur Mavi Tren’de geçiyor. Trenle yolculuk edenlerin acelesi olmaz belki ama düşünceleri çok olur. Filmdeki karakterlerin de yol boyunca düşünmeye ihtiyacı olduğunu görüyoruz.
Sık sık seyahat edenler bilir; her yolculuğun bir yol arkadaşı vardır. Bazen 20’lerinde bir genç bazen 40’larında bir yetişkin bazen 70’lerinde bir yaşlı… Yolculukta aradaki yaş farkı yok olur gider sanki. Bu filmde de içten ama mesafeli bir yol arkadaşlığını izliyoruz. Bir filme bakar gibi değil de bir ana tanıklık eder gibi.
İşe Yarar Bir Şey filminde, Canan karakterini Öykü Karayel canlandırıyor. Leyla’yı, Başak Köklükaya. Yazının sonlarına doğru değineceğimiz Yavuz karakterini ise Yiğit Özşener canlandırıyor. Oyuncular, gerçekten üzerine yakışan rollere bürünmüşler.
Şair Leyla’nın Gözünden
Film boyunca Leyla, ufak detayların büyük anlamlarını arayan gözlerle etrafına bakıyor. Biz de şiirlerle yaşayan Leyla’nın gözünden bakıyoruz her şeye. Bir apartmanın penceresinden saçılan kahkahalara, trendeki yolculara, duvarları boyayan bir gence…
Leyla karakteri, aslında bir şair ama aynı zamanda avukat. Canan ise yeni mezun bir hemşire. İki yolcunun da bir amacı, varmak istediği bir yer var. Ama birinin yükü çok ağır, bu ağırlığın altında eziliyor. Yolun sonunda varacağı yer değil, yapacağı şey düşündürüyor onu.
Uyarı: Yazının devamı spoiler içermektedir. Filmi izlemediyseniz okumanızı tavsiye etmiyorum.
İşe Yarar Bir Şey Yapmak
Ailesinin çizdiği sınırlarda bir hayat süren Canan’ın sıkışmışlığı gözümüze çarpıyor. Ama onun daha büyük bir derdi var. Leyla bunu anlıyor ve sorular yöneltiyor. Bir şairin merakına yenik düşen ve içten içe anlatma arzusunda olan Canan dökülüveriyor. Ankara’dan İzmir’e bir hayatı sonlandırmak için gittiğini anlatıyor. Burada başka birinin hayatı söz konusu. O kişi Yavuz.
Yavuz, felçli ve bakıma muhtaç bir şekilde hayatını sürdürüyor. Ve buna daha fazla dayanamadığı için doktor arkadaşından hayatına son vermesini rica ediyor. Bunu yapamayan arkadaşı da paraya ihtiyacı olan ve güvenebileceği bir hemşire ayarlıyor. Bu hemşire tabii ki Canan… Enjekte edeceği bir ilaç ile Yavuz’un yaşamına, acısız olarak son verecek.
Yavuz ve Leyla
Leyla’nın İzmir’e gitme amacı, lise arkadaşları ile yıllar sonra ilk defa buluşmaktır. Onların her yıl yaptığı yemekli buluşmaya Leyla ilk defa katılacaktır. Ancak bu yolda Leyla’yı asıl meraklandıran Yavuz’un hikayesi olur. Canan ile birlikte Yavuz’un evine gitmeye karar verir. Yavuz, Leyla’yı şiir kitaplarından tanıyordur ve onu görünce gerçekten şaşırır. Ve aralarında şiirsel sohbetler başlar.
Yavuz’un meraklı soruları ile Leyla’yı tanımaya başlarız. Hayatını sonlandırmak için can atan bir adamın aslında hala merakını yitirmediğini görürüz. Ve bir konuşmasında Yavuz; “Merak biterse bir kenara çekilip ölümü beklemek lazım değil mi?” der. Bu cümle, filmin sonunu anlamamıza yardımcı olacak.
Yavuz Leyla’ya soruyor:
-Siz mi istediniz avukat olmayı yoksa aileniz mi?
+Ben, işe yarar bir şey yapmak için.
-Şiir yazmak yeterince işe yarar bir şey değil mi?
Yavuz ile Leyla’nın sohbeti öyle güzel ilerliyor ki Yavuz, o gün ölmek istemiyor. Canan ise işini bir an önce bitirip kurtulmak istiyor. Aynı zamanda bunu yapmayı hiç istemiyor. İğneyi hazırladığı sırada Leyla, yarın tekrar gelmeyi teklif ediyor. Yavuz ise Leyla’nın mezunlar yemeğini merak ediyor ve yarın ondan bu hikayeyi dinlemek istediğini söylüyor. Anlayacağınız merak ve yaşama arzusu devam ediyor.
Ertesi gün Leyla ve Canan tekrar Yavuz’un evine geliyor. Yavuz yine sorularını yöneltiyor. Yavuz, aynadan kendine bakmak istiyor. Sonra meraklı sorularına devam ediyor. Pencere açık mı kalsın diye soruyor Leyla, evet diyor Yavuz. Ve Yavuz’un penceresinden Leyla ve Canan’ın gidişini izliyoruz. Öyle görünüyor ki ikisi de o gün işe yarar bir şey yaptılar.